İspir Yaylası

0

İkizdere, İspir rotası arasında krater gölleri gezisi notları

Rize’den Erzurum’a uzanan bir rotada, Kaçkarların kimi mavi kimi kara, kimi sakin kimi ürkütücü göllerinin peşine takıldık.

Gümüş renkli kıpır kıpır dalgalar yalıyordu küçük kumsalı. Altı kişiydik. Ovit Dağı’nın gizemli doruklarının eteklerindeki Aksu Gölü’nün kıyısında gecenin derinliğinde öylece oturuyorduk. Dağların büyüsünü bozmaktan korkarcasına sessizce izliyorduk gölün pırıltılarını. Zirvelerin ardından dolunay yüzünü gösterdi. Daha bir yakınmışız hissi veren ay, daha bir yakınmışız hissi veren samanyolu, önümüzde başka bir gezegenin parçasıymış gibi uzanan gece mavisi derinliğindeki göl hepimizin dudaklarını mühürlemişti adeta. Konuşursak büyü bozulacaktı. Yıldızlar saçarak yaklaşan küçük dalgalar, ayaklarımızın dibine kadar gelip usulca yok oluyordu kumların arasında. Bizi dünyadan koparan, doğanın saflığına boğan gölün kıyısında öylece oturuyorduk, sessizce, kıpırdamadan. Saatler saatleri kovaladı, ay yavaşça kayboldu başka bir zirvenin ardında. Tepeleri yalayan kızıllık kuşattı dört bir yanı.

Zirvelerin kızıl yüzü aksetti gölün yüzeyinde. Hiç uyumadan da dinlenebilirmiş insan, bunu öğrendik o gece. Daha dün dört saatte, onca yük ile 2600 metre rakımlı Ovit Dağı geçidinden 2800 metredeki buzul gölüne tırmandığımızı, ne kadar yorulduğumuzu hatırladık. Aksu Gölü’nün buz gibi, berrak sularından çarptık yüzümüze. Tertemiz kaynak suyuyla çayımızı demledik. Ağır ağır bir ritüelin parçasıymış gibi tamamladık kahvaltımızı. Güneş, gece çayırların üzerine yağan çiği buharlaştırıp vadiyi sise boğarken tulumlarımıza girip sabah şekerlemesine daldık.

OVİT DAĞI’NIN MAVİ GÖZLERİ
Rize ile Erzurum illerinin sınırlarının kesiştiği noktadaydı Aksu gölleri. Kışın çığların yankılandığı, metrelerce karın yığıldığı Ovit Dağı’nın yüksek zirvelerinin altında gözlerden ırak üç kardeş gibi art arda dizilmiş, üçü de birbirinden güzel, birbirinden mavi üç göl. Kaçkarların en batısındaki kardeşiydi Ovit Dağı. Onlarca zirvenin altında onlarca buzul gölünü saklıyordu. Geçit vermez gibi görünen dağ, onlara ulaşmak isteyenleri kırmamak içingizli geçitler barındırıyordu kayalıkların arasında.Öğleye doğru koyun melemeleriyle uyandık. Tepeleri yüzlerce koyun sarmıştı. Rüya mıydı bu? Doğu Karadeniz’in dağlarında, bu yükseklikte yüzlerce koyun görmek hiç de olağan bir şey değildi. Karadenizliler pek koyun yetiştirmez, buydu bizi şaşırtan. Birazdan çobanlar da gözüktü. Kırmızı poşulu Güneydoğulu çobanlar. Ta Urfa’dan kamyonlarla gelip bu dağların meralarını kiralamışlar İkizdereli yaylacılardan.
Kampımızı çobanlara emanet edip diğer gölleri keşfe çıktık. Son Aksu Gölü’nün ardındaki aşıttan Erzurum’un Yedigöller Vadisi’ne uzandık. İspir’in yaylası olan Yedigöller’in üzerinde ondan fazla göl yer alıyor, bakmayın siz ismine. Ancak göllerin her biri tepelerle ayrılmış birbirinden. Her tepeyi aştığımızda karşımıza daha da güzel bir göl çıkıyor. Kimi yayvan, sığ, yemyeşil çayırların ortasında; kimi koyu mu koyu mavi, sarp kayalıkların arasında. Karanlığa kalmadan döndük kampımıza.
GÖLLERLE SAKLAMBAÇ
En sarp güzellikleri keşfetmek için sabah erkenden kalktık. En yüksek zirveyi kestirdik gözümüze. Elimizdeki haritaya göre tam o zirvenin altında olmalıydı Çiftegöller.

Kayalara tutuna tutuna tırmandık zirveye. Sırta heyecanla ulaştık. Bıçak kadar keskin kayaların arasından uzandık. İçimiz ürperdi manzaradan. Üç yüz metrelik uçurumun dibinde etrafı kale gibi zirvelerle donanmış upuzun iki göl vardı. Göller birbirinden küçük bir yarımadayla ayrılıyordu. Karadeniz dağlarında gördüğüm en büyük buzul gölleriydi bunlar. Kıyılarındaki çiçeklerin oluşturduğu renk cümbüşü ta buradan gözüküyordu. Heyecanla ve dikkatle iki saatte inebildik gölün kıyısına. Gölün dışındaki renkler dışında içindekiler de göz alıyordu, örneğin gölde taklalar atan kırmızı-siyah benekli dağ alaları.
DERİN Mİ DERİN KARA MI KARA!
Sıra gelmişti Cimil yaylalarına ve buzul göllerine. Yine erkenden kalkıp kuzeye yöneldik bu sefer. Sislerin arasında yağmurla tırmandık tepeleri. Yolumuz eski, yok olmaya yüz tutmuş taş patikaydı, bu yüzden emin adımlarla hızla indik Kalçarak Yaylası’na. Eksilen erzağımızı tamamlamak için içimizden birini yolladık yaylaya. Arkadaşımız elinde koca bir torbayla döndü. Mısır ekmeği, sac yufkası, kurutulmuş kaymak, peynir, tereyağı, süzme yoğurt. Bize birkaç gün yetecek yiyecek istemiştik oysa.

Sabahın ilk ışıklarıyla geniş bir vadide yer alan Cimil Yaylası’na ulaştık. Koca taş konaklardan ve üç mahalleden oluşan Cimil’e Rize’nin İkizdere ilçesinden minibüs seferleri yapılıyor. Bizim hedefimiz Çırmaniman Yaylası ve buzul gölüydü. Biz yayla yolunda ilerlerken arkamızdan bir minibüs yetişti. Cimil Vadisi’nin en üstünde yer alan yaylaya kadar saatlerce tırmanmaktan kurtardılar bizi. Yayladan göle giden yolun tarifini alarak bir saatte tırmandık Çırmaniman Gölü’ne. Küçük, ama rengârenk bir göldü bu buzul gölü. Derinleştikçe rengi maviden yeşile, yeşilden kahverengine dönüyordu. Kıyısındaki sarı çiğdemlerin arasına kurduk kampımızı. Cimil’in sınırını oluşturuyordu bu dağlar. Gölün sırtını yasladığı dağların ardında Hemşin yaylaları ve Verçenik zirvesi vardı. Heyecanla bu dağları tırmandık. Kampımızı kurduğumuz göl ardımızda havuz kadar ufaldı. Yine bir zirvenin tepesinde nutkumuz tutuldu.

Uçurumların altında iki koca göl, iki karagöl duruyordu. Derin mi derin, kara mı kara göllerin adı da Karagöller’di. Hemşin’in Karagölleri. Dağların arasında sipsivri uzanan Verçenik zirvesi tüm haşmetiyle bulutları deliyordu. Göle ulaşan, uçurumların arasından kıvrılarak inen patikadan aşağı indik. Göle yaklaştıkça daha bir ürperti sardı içimizi. Dağların yamacında el değmemişliği yaşayan hırçın, kopkoyu göllerdi bunlar. Sessizlik ara sıra göl kıyısındaki kayalıklardan kopan taşların göle düşmesiyle bozuluyordu. Gölden iki yüz metre daha aşağıda ise tüm bu hırçınlığa inat bel boyu pembe çiçeklerle sarılmış Çirmeş Gölü karşıladı bizi.
Günler süren beden yorucu, ruh dinlendirici gezimizin sonunda tekrar ilk kampımız Aksu göllerine döndük. Geziye ayırdığımız günleri tükettiğimizde hüzünle topladık kampımızı. Arkamızda kaybolan gölü bırakıp patikadan yokuş aşağı koşar adım İspir yoluna indik.

Bir kamyon durdu yolda. Kasasına doluştuk ve İspir’e ulaşan yolda, dağlar ardımızda ufala ufala ayrıldık göllerimizden, dağlarımızdan.

Yazı/foto:HALİM DİKER

Yorumlara Kapalı