Bursa Gölyazı Köyü

0
Bursa Gölyazı “Turizm ve Korunan Alanlar” temalı Eden 2009 Yarışması Finalistlerinden birisidir.
Bursa ili, sınırları içerisinde iki gölü barındırıyor. Bu göller her ikisi de hem doğal güzellikleri, hem doğası hem de kıyılarında yer eden antik dönemlere ait yerleşimleriyle dikkatinizi çekebilecek İznik ve Uluabat Gölleri. Bu iki gölden Uluabat, kıyısında kurulmuş olan Gölyazı ile birlikte 2009 yılında suya bağlı turizm temalı EDEN yarışmasının finalistleri arasında yer almayı başarmış.
Gölyazı, Uluabat Gölü’nde karaya çok dar bir yolla bağlanan bir yarımada üzerinde kurulu. Hatta yakın zamanlara kadar sonbahar ve kış aylarında yükselen sular nedeniyle ulaşım yalnızca bir köprü vasıtasıyla sağlanabilmiş. Bundan dolayı köyün bulunduğu yeri bir ada olarak da adlandırmak mümkün. Bu korunaklı konumu da doğal olarak tarihte ve özellikle Bizans Dönemi’nde yerleşim görmesinin başlıca nedeni olmuş.
Köyün eski adı olan Apollonia aynı zamanda Uluabat Gölü’nün de antik dönemlerdeki ismi. Bulunduğu coğrafyada en uzun geçmişe sahip yerleşimlerden birisi olmasına rağmen dar bir alanda kurulmuş olması modern yapıların eski dönem kalıntılarını büyük oranda ortadan kaldırmasını beraberinde getirmiş. Yine de bir bütün olarak birinci derece sit alanı olan Gölyazı, Tarihi Kentler Birliği’ne de üye.
Oldukça küçük ve tamamını birkaç saat içerisinde dolaşabilmenizin mümkün olduğu bir yerleşim olan Gölyazı’ya yapacağınız bir ziyaretle tarihini ortaya koyan kalıntıları bir arada görebilmeniz mümkün. Köyün girişinde karşınıza çıkacak üst örtüsü ve kapıları olmayan büyük kilisenin çok eski bir geçmişi yok ve 19. yüzyıl sonlarına ait. Aralarında iki yüz yaşında olanların da bulunduğu iki katlı cumbalı evleri ise Osmanlı Dönemi sivil mimarisinin dikkat çekici örnekleri arasında yer alıyor. Bunlardan doksan kadarı koruma altına alınmış durumda. Köyün uzun tarihini ortaya koyan daha eski zamanlara ait kalıntılardan Roma Dönemi’ne tarihlendirilen tiyatrosunu adanın güneyindeki Zambaktepe’de, antik su kemerleri ve mezar yapılarını ise Deliklitaş’ta görebilirsiniz. Köyün girişinde ve gölün kıyılarında izlerini yer yer takip edebildiğiniz surlar ise Roma Dönemi’ne ait bölümleri de olmasına rağmen büyük oranda Gölyazı’nın askeri yönüyle daha çok öne çıktığı Bizans Dönemi’ne tarihlendiriliyor. Eğer tarihe meraklıysanız bir tekne yardımıyla gölün içindeki diğer adaları da ziyaret etmenizi öneriyoruz. Bu adalar oldukça küçük ve yerleşim de görmemiş yerler. Bununla birlikte önemli kalıntılar barındırıyor. Bunlardan Kız Adası’nda Roma Dönemi’ne tarihlendirilen ve hem eski kente hem de göle ismini veren Apollon’a adanmış Apollon Tapınağı’nı, Halilbey Adası’nda ise Bizans Dönemi’ne ait bir kilisenin kalıntılarını görebilirsiniz.
Tüm bu zenginlikleri Gölyazı’yı bir açık hava müzesi haline getirmek için yeterli. Ancak bunun yanında tarihin getirdiği değerlere günümüz sanatçıları da destek olmuş ve köyün çeşitli yerlerine eserlerini bırakmış. Bunlar sokakta sergilendiği için köy içinde yapacağınız bir gezide beklemediğiniz bir anda karşınıza Hollandalı, Fransız ve Kanadalı sanatçıların bir eseri çıkabiliyor.
En derin yeri yalnızca birkaç metre olan bir gölü olmasına rağmen köylülerin büyük bir bölümünün geçim kaynağı balıkçılık ve bu da Gölyazı’ya bir bütün olarak bir balıkçı köyü görünümü veriyor. Daha çok deniz kenarı yerleşimlerinde görülebilecek manzaralar olan büyük bir hararetle örülen ağlar, bazıları tamir edilen bazıları sabah erken saatlerde tekrar göle açılmak için bekleyen rengârenk sandallarla her adımda karşılaşabilirsiniz. Aralarında turna ve sazanın da olduğu on dokuz balık türünün tespit edildiği gölde bir tatlı su ıstakozu olan kerevit, sayıları günümüzde oldukça azalmış olmakla birlikte, hala sunduğu en önemli ürün olarak görülüyor. Gölyazı’ya haziran ayında gelirseniz köyün içinde yer alan balık lokantalarında buraya özgü bu lezzeti tadabilirsiniz. Köy ile özdeşleşen kerevitlerin avında kullanılan ve pinter adı verilen ağların küçük modelleri ise turistik bir ürün olarak üretiliyor. Siz de kendinize Gölyazı’yı hatırlatacak bu hediyeliklerden bir tane alabilirsiniz.
Gölyazı fotoğraf tutkunlarının ziyaret etmekten en çok hoşlandıkları yerlerden. Yılın neredeyse her mevsimi çevre illerdeki fotoğraf kulüpleri, amatör ve profesyonel fotoğrafçılar sürekli olarak buraya fotosafariler düzenliyorlar. Sandalların yer ettiği kartpostalları aratmayacak en muhteşem manzaraların elde edilebileceği saatler ise güneşin ufukta kaybolmaya başladığı anlar.
Göl aynı zamanda kuş gözlem meraklılarının da mutlak ilgisini çekebilecek ve bu özelliği dolayısıyla da korumaya alınmış bir yer. Özellikle ilkbaharda köye ziyaret gerçekleştirenler yüzlerce kuş türünü bir arada görebilirler. Asıl olarak yakın civarda bulunan Manyas’ta yuvalıyor ve yavruluyor olmalarına rağmen kuşların büyük bölümü beslenme alanı olarak Gölyazı’yı seçiyorlar. Bundan dolayı gerek göldeki sazlıklarda, gerekse kıyılardaki bahçe ve tarlalarda çok sayıda göçmen kuşu izlemenin zevkini yaşamak mümkün.

Yorumlara Kapalı